Grangé


Grangé. 


Avrupa’nın Stephen King’i derler genelde ama bence Stephen King’in de üstüne geçebilmiş bir yazar. Hem de öyle 30 - 40 kitap yayınlayarak değil, az sayıda kitabıyla bu övgüyü hak ediyor. Az sayıda kitap olabilir fakat her kitabı size farklı bir dünya sunuyor gibi. Yazarın tam adı Jean-Christophe Grangé, 15 Temmuz 1961’de Paris’te doğmuş ve serbest gazeteci olarak çalışmış bir süre.
  

Gazete ve dergiler için yazı yazdığı sürede leyleklerin göçü ile ilgili bir yazı da yazmış. Kaleme aldığı bu yazıdan hareketle de 1994 yılında Leyleklerin Uçuşu (Le Vol des Cigognes) kitabını yazmış ve gerçekten bir neslin hayal gücünün sınırlarının nereye kadar gidebileceğini gösteren nadir kitaplardan birisi olmuş. Ben bu kitabı lise yıllarımdayken okumuştum. O zamanlar bile ağır gelmemişti. Bir çırpıda okuyup bitirmiştim, sonra da böyle kitap çıkarmasını beklemeye başladım. 
Grangé, Leyleklerin Uçuşu’nu yayınladıktan sonra gördüğü ilgi üzerine kitabın 8 bölümlük bir televizyon dizisi olarak çekilmesine onay vermiş ve çekilmiş. Kitabın konusu baş kahraman Louis Antioche’nin kayıp leyleklerin sırrını çözmesi ile ilgili ve ilerledikçe elinizden bırakamıyorsunuz.
 

Leyleklerin Uçuşu’nun bu başarısından sonra Grangé, 2000 yılında Kızıl Nehirler (Les Rivieres Pourpres) kitabını yayınladı. Kızıl Nehirler, Grangé’in ilk kitabına kıyasla daha büyük ses getirdi ve diğer roman yazarları tarafından da takdirde karşılandı. Sadece Fransa’da 450.000 sattı ve 20 dile çevrildi. Dönemin tanınan yönetmenlerinden olan Mathieu Kassovitz tarafından da sinemaya uyarlandı. Ben bu kitabı okurken filmden haberim yoktu ama sonradan izleme imkânım oldu. Eğer siz de izlemeyi düşünüyorsanız ilk kitabı okuyun, çünkü bir filmin kitabı varsa asla filmi kitaptaki tadı vermez.
 

Leyleklerin Uçuşu’ndan sonra 2000 yılının Eylül ayında Taş Meclisi (Le Concile de Pierre) adlı kitabını yayınladı. Grangé’in bu kitabı da kısa süre içerisinde 150.000 satarak “bestseller” olarak adını tarihe yazdırdı. Taş Meclisi’nde Türk ve Moğol Şaman mirasçılarının arasındaki savaş anlatılıyor. Grangé’in anlatımının da etkisiyle kitabın resmen sizi ülkeden ülkeye sürüklüyor. Hatta yayınladığı ilk üç kitaptan sonra sürekli tarihi öğeleri de kullanmasından dolayı “Edebiyat Keşişi” olarak tanınmıştır.
Grangé, bu süre içerisinde sadece kitap yazarlığı ve gazetecilik değil senaristlik de yapmaya başlamış. 2001 yılında Vidocq filminin senaryosunu baş senarist ile birlikte yazmış ve kitaplarında kullandığı yaratıcılığı burada da kullanma imkânı bulmuş.
 

Tabii Grangé yazmanın tadına varınca durmamış ve böylece 2003 yılında en muhteşem eserlerinden birisi olan Kurtlar İmparatorluğu (L’Empire des Loups)’nu yayınlamış. Bu kitabın aslında bizim için de değeri var çünkü Türkiye sınırları içerisinde geçen bölümler de mevcut. Ben kitabı okurken biranda Fransa’dan Türkiye’ye sürükleniyordum ve fiziksel olarak değil de zamanda seyahat etmiş gibi hissetmiştim.

2004 yılında ünlü bir yönetmen olan Olivier Dahan, Kızıl Nehirler 2 isimli projesini Grangé’e sundu ve böylece bu proje de hayata geçti. Ben henüz izlemedim fakat filmin bazı bölümleri İstanbul’da çekilmiş.
 

Aynı yıl içerisinde Grangé yeni bir çığır açan Siyah Kan (La Ligne Noir) isimli kitabını yayınladı. Kitapta, serbest dalış şampiyonu olan bir katil ve eski paparazzi olan, kötülüğe takıntılı bir gazetecinin arasındaki olaylar anlatılıyor. Ben okurken resmen ağzım açık kalmıştı. Kitabın mantığı ve anlatış şekli bile ayrı bir ödül hak ediyor.
 

Bir sonraki kitabı olan Şeytan Yemini (Le Serment des Limbes) ise 2007’de yayınlandı. Birbirine benzeyen cinayetlerin işlendiği bu kitap da büyük ilgi gördü. En iyi polisiye romanlar arasına girmiştir. Soluksuz okuduğum kitaplardan birisi olmuştu benim için de. Kimin kim olduğunu anlayamıyordum okurken.
 

2009 yılında da Koloni (Miserere) isimli kitabı yayınlandı. Ben kitabı henüz okuyamadım fakat en yakın zamanda bulabilirsem okumak istiyorum. Yine muhteşem bir eser olduğunu düşünüyorum. Konusu hakkında araştırma yapmadım, çünkü bilmeden okumak daha güzel bence.
 

Grangé, 2010 yılında da Ölü Ruhlar Ormanı (La Fôret des Mânes)’nı yayınlayarak bir muhteşem yapıtı daha hayatımıza getirdi. Roman Guatemala, Nikaragua ve Arjantin arasında geçiyor. Ben bu kitabı okurken en özendiğim kısım baş kahramanlardan birinin hava alanına gidip rastgele bir bilet alıp, istediği ülkeye gidebilmesiydi. Oh vize alma derdi yok.
 

2011 yılında da Grangé Sisle Gelen Yolcu (Le Passager) isimli kitabını yayınladı. Bu kitabı yaklaşık iki hafta önce bitirdim, oldukça kalın bir kitap olmasına rağmen elimden bırakmadan okuduğum kitaplardan birisiydi. Okurken bu bir insanın aklına nasıl gelebilir dediğiniz bölümler fazlasıyla mevcut. Kesinlikle herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.
 

2012’de de Kaiken isimli kitabını yayınladı. Okuyucuların yorumlarına baktığımda çoğunun diğer kitaplara göre sönük kalmış olduğunu düşündüklerini gördüm fakat henüz bu kitabı da okuma imkanım olmadı. Fakat yeni ufuklara yol açtıracağından hiç şüphem yok.
 

2015’in Eylül’ünde de 11. kitabı olan Lontano’yu yayınladı. Bu kitabı da Türkçe’ye çevrilmesinden kısa bir süre sonra okumuştum. Kitabı bitirdiğimde bitemez diye düşünmüştüm çünkü sonunda kopuk bir yer vardı fakat sebebi kitabın devamının gelecek olmasından kaynaklı olduğu için rahatlamıştım.
 

Lontano’dan sonra 2017’de Kongo’ya Ağıt kitabı raflarda yerini aldı. Lontano’da başlayan macera artık Kongoya Ağıt kitabında devam ediyor. Kitabın ilk kısımlarında birçok yeni isimle karşılaşıyoruz. Fakat ilerledikçe her biri zihnimizde yer etmeye başlıyor. Benim tavsiyem kitaba başaldığınızdan itiabren katili tahmin etmeye çalışın. O zaman okumak daha eğlenceli bir hal alıyor. J
Kongo’ya Ağıt’tan sonra Ölüler Diyarı isimli kitabını yayınlayan Grange, bu kitapla da gerilimi zirveye çıkarmış oldu. Her kitabında yaptığı gibi bu kitabında da ilk başta derinlemesine cinayetleri anlatıyor. Ardından da okurları karakterin koyan yazar, en sonunda yine ters köşe yapmayı başarıyor.

Ölüler Diyarı kitabından sonra bir süre beklemiş olsak da beklenmedik bir anda tekrar piyasalara döndü Grangé. Bu sefer Niémens, yardımcısı ile birlikte yine esrarengiz bir cinayeti çözmek üzere yolculuğa çıkıyor. 
Grangé bir ropörtajında şöyle demişti:
“Geçen yıl Kızıl Nehirler hakkında bir dizi yazdım. Kitaptan ana karakter Komiser Niémans’ı aldım ve onun üzerinden dört farklı hikaye yarattım. Bu dört hikayede farklı araştırmalar yapıyordu. Dizi Fransa’da yayınlandı ve çok başarılı oldu. Son olarak bu dört hikaye hakkında kitaplar yazmaya karar verdim. Birini bitirdim, önümüzdeki hafta Fransa’da yayımlanacak. İsmi “La Dernière Chasse”. Şimdi ikinci kitabı yazıyorum.”
Grangé işte böyle bir yazar. Bir neslin belki de kitap okumayı sevmesinin sebeplerinden birisi, özellikle de benim. Bazen düşünüyorum keşke bütün kitaplarını unutsam da tekrar okuyabilsem. :) Ama umarım ileride de böyle birçok güzel eser verir bize.  
Sizler de Grangé okuyun, okutturun.  
Kapanışı Grangé’in dilinde yapalım. 
Je vous remercie ~ 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KORECE 7 - Korece Klavye

KORECE 6 - Hangul'da Batchim (받침)

KORECE 1 - Korece Alfabe